5 Ocak 2014 Pazar

esrârnâmeler


 Kabul edelim ki, çocukluk dimağımızı teslim alan büyükanne masallarının fantazyası, Harry Potter serisinin tamamını pataklar.

Bilenler bilmeyenlere söylesin; çocukluk ülkesinde hâlâ öyle. Sabahleyin sobasını temizleyen anneler küllerini yine toprağa gömüyorlar. Kapının önüne döküp açıkta bırakırsan cinler külün sıcağına çöreklenip yuva yapar maazallah! Geceleri tırnak kesmek hâlâ “günah”. Sakız çiğnemek de anlamını değiştirmedi: Geceleri çiğnenirse ölü eti çiğnenir.

Çarpmaya her an hazır cinlerle, aklımızı başımızdan almaya hazır peri kızlarıyla doludur bu ülke. Neyse ki şahadet diye bir şey icat olunmuş, kötü kalpli cinler, periler, devler, ejderhalar, öcüler, tarangogular, büyücüler, kırklara karşı iyi insan evlatları şahadet silâhını kuşanarak kötülerin yaşadığı karanlıklar ülkesinden korunabilmişlerdir!

Ayfer Kafkas’ın yazdığı, şimdilik iki kitaplık Esrarname, batı dünyasının milyonlar satan Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi gibi fantastik eserlerine karşılık bir proje kitap olarak mı düşünülmüştü, doğrusu bilmiyorum. Öyleyse bile iyi edilmiş. Bebeklikten itibaren dahil olduğumuz iyilikler-kötülükler, bu alem-öteki alemler düşünce sistemine dair bir fantastik romanımız neden eksik olsun ki? Bunun için kitabın “Osmanlıca Harry Potter “ olarak görülmesi hoşuma gitti.

Kafkas’ın Esrarname 1. Kitabı Yasak İlmin Kitabı adını taşıyor. Yasak ilim, alşimi, nam-ı diğer simya. Bu bilim için yaygın anlam değersiz madenleri altına çevirme sanatı olarak bilinse de, modern bilimin temellerini atan bir disiplin olduğunu unutmamak lazım. Romanda söze konu olan ise altın tarafı. Yasak İlmi biraz da büyücülük olarak yordum ben okurken. Malum; büyücülük her daim yasaktır.

Kahramanımız Nagehan 18. Yüzyılda Germiyan denen memlekette paşa babasının konağında yaşayan “ tam istenildiği dolgunlukta olmasa da yay gibi karakaşlı, sürmeli gözlü, Karahisar mermeri gibi bembeyaz tenli ve inci dişli” bir kızdır. Gelinlik çağına geldiyse de bir zamanlar taşıdığı ‘çocuk kalbi’ hâlâ yerindedir. Bu kalp kötülerin düşmanı, yoksulun, çaresizin dostudur.

Nagehan’ın 400 yıl önceki atalarından İranlı büyücü Tir-i Danende Esrarname adında çok dilli bir kitap yazmıştır. Kitabı çözebilmek için bütün doğu dillerini bilmek gerekmektedir. Esrarname, çeşit çeşit tılsımların, sahibine olağanüstü güçler bahşeden muskaların tarifleriyle ölümsüzlük iksirini vaadeden kudretli bir kitaptır.

Tir-i Danende kitabını yazdıktan sonra onun bir kopyasını çıkararak döneminin en büyük mertebe sahibi kişisine, Şehinşah’a sunmak ister. Sarayın Başrahibi Esrarname’ye göz koyunca Tir-i Danende kellesinden olur. Kıymetli ölümsüzlük iksirine göz koyan biri daha vardır; kötü cin Asfar.

Kitabın aslı balmumuyla kaplı halde, büyülerle Tir-i Danende’nin bahçesine gömülüdür. Kitaba kolayca ulaşabilmek ne Asfar’ın, ne Başrahibin harcıdır, ama arzuları gem vurulamayacak kadar büyüktür. Böylece kitabın asırlara uzanan yolculuğu başlar.

Nagehan küçük bir çocukken, adını işittiği Esrarname’yi öylesine içten çağırır ki, asırlık yolculuğunda ikiye bölünmüş olan kitabın yarısı Nagehan’ın kucağına kendiliğinden gelir. Nagehan kitabı sır gibi saklar. Çözebilmek için zamanı gelince Pehlevice öğrenir.

Nagehan kitabın bir kısmını çözer ve “cazibet-ül arza” karşı gelmeyi öğrenir. O artık Germiyan sokaklarında geceleyin yol kesip haraç alanların korkulu rüyası Esved’dir. Yetişin, diye inleyen sesleri fısıltı bile olsa duyar, kara çarşafına büründüğü gibi damların üstünden uçarak eşkiyaları pataklamaya gider. Atikliği Germiyan iline nam salar. Esved’in namını duyan Asfar, Esrarname’nin izini bulmuştur artık.

Esrarname’nin peşinde olan öteki düşman Muntazar düşünüyor.

“Zamanın mizanını bozarsa Asfar tarafından kandırılamaz, öyle olunca da seyyahlık kabiliyetini alamazdı. Zamanın ve mekânın olmadığı bir yerde sıkışıp kalırdı herhalde. “Ya pusulayı hiç yazmasam ne olur?” diye sordu kendi kendine. O zaman bir anda eski sefil haline geri dönüverirdi belki. Esrarnamesi’de elinde olmayabilirdi, çünkü o mahlûk her halükârda gelip kandırabilirdi kendisini. Kendi kendine yardım edemediğinden de kabiliyet alabiliyor olmazdı ve seyyahlığı hiç bilemezdi. Ayrıca Esrarname hâlâ elinde olsa bile bir anda başına gelen her şeyi unutabilirdi. Muntazar neredeyse aklını oynatacaktı. Ne acayip bir mevzu idi şu zaman…” Sahife 185.

Yasak İlmin Kitabı 18. Yüzyıl Osmanlı panoramasında nefes kesen bir kovalamaca ve eğlencelik. Bunun yanı sıra kitabı doğu dilleri ve edebiyatı güzellemesi olarak da görüyorum. Belli ki, Selçuk Üniversitesi Doğu Dilleri ve Edebiyatları Ana Bilim Dalı mezunu Ayfer Kafkas okulunun hakkını vermek istemiş. Yazarın Germiyanlı, yani Kütahyalı olduğunu da not düşmekte fayda var.

Gelelim küçük kusurlarına… Keşke bazı tekerleme ve kelime oyunlarına daha az yüz verip, Ali Cengiz oyunu gibi kalıplaşmış ucuz anlatılara kapılmasaydı. Esrarname’den bölümler boyunca “kimya taşı" olarak bahsedilirken sonlara doğru bir yerde “felsefe taşı” denmeseydi. 


 Peki yazarın da hayran olduğunu söylediği, U(lu) Le Guin’in derinliğine inip, Uzun İhsan Efendi’nin yüksek hınzırlığına boyu yetişebiliyor mu? Şimdilik hayır, ama unutmayalım ki bu bir ilk kitap. Talip olduğu da onlara nazaran daha genç bir kitle ve eğlencelik arayanlar.



 Ama durun bakalım, Esrarnameler daha bitmedi. Derin mi derin bir Esrârnâme var ki, onu hep başucunuzda tutmak isteyebilirsiniz. İranlı mutasavvıf, şair, eczacı, hekim Ferîdüddîn Attar’ın Esrârnâme’si. Prof. Dr. Mehmet Kanar Türkçesiyle Ayrıntı Yayınları basmış. Ciltli sert kapağı, süslü sayfalarıyla, nefis bir sevmelik kitap. Bin küsür sene önce yazılmış, Mevlânâ'ya ilham vermiş, güzel şeyler söyleyen bu kelimelere el sürüp gönlüne basmayı kim istemez ki?











“Gözün görüyorsa, denizi gör
Âlem yoktur, âlem deniz köpüğüdür.
Hayâldir bütün âlem, düşün
Bir hayâli bundan fazla görme.
Ya divanesin ya aklın karışık
Çünkü bunca hayâl içinde uyumuşsun.
Sen nasıl bir hayâl oyuncususun?
Erişkin olmuşsun ama bir çocuk gibi çuvaldasın.
Şişede peri görmek çocuk işidir.
Hayâlsiz erişkin yüksekte, alçaktadır.
Hey! Sırlar arşının doruklarını dinle.
Efendi! Evde bir Allah’ın kulu yok.
Gördüğün her harf bir hiçtir.
Ama senin gözünde dolambaçlıdır.
Kıvrımsız bir harf varsa, eliftir.
Evet eliftir; elifte hiç nokta yoktur.
Bu işin ebcedini daha ne kadar okuyacaksın?
Elif ebced alfabesinde ilk harftir.
Elif bir hiçle başlar, “lâ” ile biter
Demek ki elif “hiç” ile “lâ” arasındadır.
Ebcedi yüz kere baştan alıp okusan
“Hiç” ile “Lâ” arasında kalırsın.
Sen diyorsun ki ben sağlam adamım.
Git işine! Rüstem’in hakkından Rahş gelir."

1.Hikaye, Üçüncü Makale. Sayfa 56




YASAK İLMİN KİTABI, ESRARNAME I, AYFER KAFKAS, Roman, Timaş Yayınları, 2011
ESRÂRNÂME, FERİDÜDDİN ATTAR, Ayrıntı Yayınları, 2012