12 Ağustos 2012 Pazar

nanik

gündüz vakti hava karardı. çocuk seslerinin kesilmesine "hayırdır" çekerek pencerenin önüne dikildim. (hayırdır, çekiyorsam var bir nedeni:tık!) rüzgâr dört koldan saldırıyor, yağmur indi inecek.

"hehehehe, veletler nasıl da kayboldular ama" diye gülerken lafım ağzımda kaldı;beş altı çocuk, en küçüğü dört yaşlarında olsa gerek, ellerinde açılmış koli kartonlarıyla kamelyaya gelip itişmeye, kikirdemeye başladılar. (heyhat! ben kimim ki çocuklarla aşık atabileyim?)

coşan rüzgâra şık bir nanik;kartonlarını kalkan yaptılar. şimşekler çaktı. gökgürültüsüyle toz bulutları gibi yağmur savrulmaya başladı. çocuklar kartonlarının altına büzüldüler. öyle çok gürledi ki gök, sörfçülerin dalgaları gibi öyle kabardı ki yağmur, çocuklar bağrışmaya başladılar. hatta bir ara bir tanesi -ihtimal en küçükleri-ağladı.

rüzgâr elinden geleni ardına komadı. üst katların balkonlarındaki çiçek saksılarını, tabaklarını, daha dün benimle dalga geçen saksağanı önüne katıp parktaki kaydırağa çarptı attı.

yarim ortalık şimşeklerle ışıklanıp, gökgürültüsüyle kararırken pencereye yapışmış halime kızdı; ben de onun evhamına... pencere önünde yağmuru seyreden beni mi bulacaktı sanki yıldırım? başını gösterdi, parmaklarıyla saydırmaya başladı; beş, on, onbeş... evet, dedim, aklım onbeş yaşında!

koltuğu pencere önüne çekip az geriden gözümü diktim parka, kamelyaya, tipi gibi yağan yağmura. çocuklar donlarına kadar ıslandılar, giderek hamurlaşan eriyik kartonlara ihtiyaçları kalmadı sonunda.

bir tanesi olan oldu artık diye mi, yağmura inat mı bilinmez kaydırağa çıktı, keyifle saldı kendini aşağıya. iç ses "afferin, yağmura şık bir nanik, sevdim seni çocuk."

sonra sonra aralandı gökyüzü. meğer hayatın da bugün nanik yapası varmış. her akşam ışıklarına bakarak avunduğum taaa karşıdaki evlerden biri alevler içindeydi. beni bulmaz dediğim yıldırım gitti, hayatlarına bir ışık olarak baktığım damı buldu.

siren sesleri arasında çocuklar evlerine, ben kedere... karşılıklı dağıldık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder